UYUȘMUŞ BİR TOPLUMUN AYIK VICDANINA ÇAĞRI !
Ormanlar yanıyor.
Gözümüzle görüyor, içimizle hissediyoruz.
Canlı türlerinin yaşam alanları yok oluyor, biyoçeşitlilik ciddi zarar görüyor.
Ağaçlar yoksa veya azalırsa hava kirliliği artıyor, su kaynakları kirleniyor; toprağı tutacak bitki örtüsünün yokluğu sel, erozyon gibi afetlerin hem sıklığını hem de yıkıcılığını artırıyor.
Durum bu kadar vahim… Her yangında yok oluyoruz, eksiliyoruz, yozlaşıyoruz.
Ama görmediğimiz bir yangın var ki, toplumu daha da derinden yakıyor:
Uyuşturucu!
Ve bu yangının en sıcak noktalarından biri: Gaziantep.
GAZİANTEP’TE ZEHİRİN ATEŞİ HER GEÇEN GÜN BÜYÜYOR
2024’te Gaziantep’te uyuşturucu nedeniyle işlem yapılan kişi sayısı 9.112’ye çıktı.
3.146 kişi adli makamlara sevk edildi, 847 kişi tutuklandı.
Her gün ortalama 25 kişi uyuşturucudan yakalanıyor.
En yoğun yaş grubu: 20–29 yaş.
Metamfetamin yakalamalarında yüzde 139 artış var.
Gaziantep’te aktif madde bağımlısı sayısı 100.000’i geçmiş durumda.
Bu şehir artık uyuşturucunun açık pazarı, gençliğin sistematik olarak zehirlendiği bir alan hâline geldi.
Bonzai, met, esrar…
Bunlar sadece birer kimyasal değil; ahlâki ve sosyal yıkımın formülü.
UYUŞTURUCU BİR SUÇ DEĞİL Mİ SADECE?
Hayır.
Uyuşturucu sadece suç yaratmaz, travma yaratır.
Bir çocuk bonzai krizinde cüzdan çalmaya başlar.
Bir genç met etkisiyle kız kardeşine saldırır.
Bir başka genç, okulda arkadaşına bıçak çeker.
Bazıları ise sessizce, yavaşça kendini yok eder…
Ve her gün bir intihar haberi daha gelir: “Sebebi araştırılıyor.”
Ama biz biliyoruz ki:
İntihar vakalarının en sık görülen nedenlerinden biri madde bağımlılığı.
Ve kimse bunu açıkça söylemiyor. Çünkü suçluluk, utanç, korku…
Toplumsal suskunluk en büyük işbirlikçidir.
TEDAVİ VAR MI? VARSA KİME YETİYOR?
Gaziantep’te sadece bir AMATEM var.
Yaklaşık 200 kişilik kapasitesiyle, şehirdeki bağımlıların sadece yüzde 0,2’sine ulaşabiliyor.
2024’te tedavi talebiyle başvuran kişi sayısı: 7.318
Yani, her 35 kişiden yalnızca biri tedaviye erişebiliyor.
Ancak bağımlı aileleri toplumsal baskı nedeniyle tedaviden kaçıyor; tabiri caizse gizlemeye çalışıyor.
Geri kalan?
Krizde, sokakta, gözaltında, yoğun bakımda…
Ya da mezarda.
BELEDİYELER NE YAPIYOR?
2024 yılı boyunca Şehitkamil Belediyesi’nin madde bağımlılığıyla mücadele için ayırdığı doğrudan bir bütçe, bir merkez, bir strateji yok.
Ama fidan dikimleri, konserler, festival şovları, sosyal medya görselleri var.
Uyuşturucu gerçeği yokmuş gibi davranılıyor.
Kusura bakmayın ama çocuklarımız zehirlenirken poz verilemez!
RAPORLAR NEDEN YANILTICI?
Devletin yayınladığı uyuşturucu raporları, maddeleri tür tür ayırarak sunar:
Esrar şu kadar, bonzai bu kadar, met şu kadar…
Sanki gençler menüden madde seçiyormuş gibi!
Gerçek şu: Kullanıcıların çoğu çoklu madde bağımlısı.
Ne bulursa onu içer, ne verilirse onu çeker.
Madde değişir, bağımlılık kalır.
Ama tabloyu parçalara ayırarak sunarsanız, toplumun farkındalığı da parçalanır.
Hakikat, rakamlarla sansürlenir.
ARTAN YAKALAMALAR BAŞARI MI? FELAKETİN BELGESİ Mİ?
Her yıl rekor yakalama haberleriyle doluyor ortalık:
Emniyet başarılı operasyon yaptı…
Bir ton uyuşturucu ele geçirildi…
Ama bu şu demek:
Artık daha fazla uyuşturucu giriyor, daha fazla genç kullanıyor.
Yakalanan madde artıyorsa, bu bir başarı değil, çöküşün resmidir.
Çünkü bu savaşı sadece yakalayarak kazanamazsınız.
Uyuşturucu cezaeviyle değil; eğitimle, sosyal koruma ağıyla, umutla yenilir.
Ama bunların hiçbiri sahada yok!
RAKAMLARLA BAŞARI DEĞİL, RAKAMLARLA İLLÜZYON
Devlet her yıl tablo yayınlıyor:
Şu kadar kişi yakalandı.
Şu kadar kilo madde ele geçirildi.
Ama o tablolar gerçeği gizliyor.
Bunlar başarı göstergesi değil, büyük bir toplumsal çöküşün belgesidir.
Daha çok yakalama demek; daha çok giriş, daha çok talep, daha çok bağımlı demek.
10 MİLYON BAĞIMLI, 32 MİLYON YIKIM
İHH Uyuşturucu Raporu’na göre Türkiye’de yaklaşık 10 milyon bağımlı var.
Ama önemli olan şu:
Hiçbir bağımlı yalnız değildir.
Bir bağımlı; annesini, babasını, eşini, kardeşini, çocuğunu da sürükler.
Her biri en az 3-4 kişiyi doğrudan etkiler.
Yani bu ülkede en az 32 milyon insan, bu zehrin doğrudan mağdurudur.
Bu, nüfusun neredeyse yarısı.
Rakamlar korkunç!
Uyuşturucu sadece bir kişinin krizi değil; toplumun çöküşüdür.
YA SÖNDÜRECEĞİZ, YA YANACAĞIZ
Bu yangın, ormanda başlamadı.
Ama susarsak, hepimizi kül edecek.
Çünkü bu artık bireysel bir mesele değil.
Bu, bir nesil meselesi.
Bundan 10 yıl sonra bu ülkenin gençlerine ne olduğunu merak eden varsa,
bugün yaşananlara baksın!
Uyuşturucu bir salgın gibi yayılıyor.
Çağımızın sessiz pandemisi haline geldi.
Ve biz hâlâ “bizim çevrede yok” yalanına sığınıyoruz.
Ama bu belanın farkına varmak için illa öz evladımızı mı kaybetmeliyiz?
Eğer bu yazının sonunda “Bana ne, benim çevremde yok” diyorsan…
Yanılıyorsun!
Uyuşturucu artık lüks villada da var, gecekondu mahallesinde de…Mahalledeki marketin önünde de var, özel okulun tuvaletinde de…Bu ülke bu bataktan kurtulabilir.Ama önce hep birlikte suskunluğu kırmalıyız.
Çünkü bu savaş sadece kolluk kuvvetlerinin değil;
Annelerin, babaların, öğretmenlerin ve senin savaşın!