Siyasette Üslup: Çocuklar Duyuyor, Gençler Görüyor
28/04/2025 07:41 | Son Güncelleme : 28/04/2025 12:27
| Müslüm OKATAN

Türk siyasetinde fikirler kadar artık kullanılan kelimeler de tartışılıyor. Ne yazık ki bu tartışmalar çoğu zaman yapıcı değil, yıkıcı oluyor. Sert, aşağılayıcı, hakaret içeren bir dil neredeyse sıradanlaştı. Oysa bu dil sadece siyasi rakiplere zarar vermiyor; halkın birliğini, siyasete olan güveni ve gençlerin zihin dünyasını da zedeliyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bazı konuşmalarında sarf ettiği, “Daha turpun büyüğü geliyor” gibi ifadeler, doğrudan bir hakaret içermese de karşı tarafa gözdağı veren, alaycı ve üstten bakan bir üslupla şekilleniyor. Bu gibi mecazlar, siyasetin gerginliğini artırırken, yapıcı diyalog ortamını zehirliyor.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kullandığı “zibidi”, “zibidiyetsiz”, “ahlâksız siyaset”, “siyasi mefluçlar” gibi kelimeler de Türkçeye zenginlik katmaktan çok, hakaret dozunu artıran ve toplumsal barışı zedeleyen bir dile dönüşüyor.
CHP’den Özgen Özel’in “cunta artıklarının devamı” ve “faşist kafalar” gibi tanımlamaları farklı siyasi görüşlere sahip olanları toptan düşmanlaştırıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun “siyasi soytarılar”, “yönetemeyenlerin çığırtkanlığı” gibi çıkışları da siyasetin gerilimini artıran ifadeler arasında.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan her ne kadar genellikle daha ölçülü konuşsa da “iktidar yalancıdır”, “saraydan çıkamıyorlar çünkü korkuyorlar” gibi sözleriyle zaman zaman karşı cepheyi küçümseyen bir üsluba kayabiliyor.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu'nun “siyasi ahlaksızlık”, “kifayetsiz muhterisler”, “karanlık odaklar” gibi çıkışları da polemikçi siyasetin bir başka örneği olarak kayıtlara geçiyor.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan da özellikle seçim dönemlerinde “ahlaksız projeler”, “sapkınlık lobileriyle iş birliği yapan partiler” gibi ifadelerle rakiplerini itham edebiliyor. Bu tür söylemler doğrudan kimlik hedeflemesi içerdiği için hem toplumsal huzuru tehdit ediyor hem de gençlerin zihninde ötekileştirici kalıpları pekiştiriyor.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun zaman zaman kullandığı “küfür ittifakı”, “zalim sistemin ortakları” gibi söylemler de siyaset dilini zehirleyen başka örnekler arasında yer alıyor.
Bu tarz sözler sadece muhataplarını değil, toplumu kutuplaştırıyor. İnsanlar artık çözüm duymak istiyor, hakaret değil. Gençler vizyon arıyor, kavga değil.
Ama en tehlikelisi şu: Bu dili çocuklar duyuyor, gençler izliyor. Siyasetçilerin ekran başında birbirine ettiği ağır sözler, sosyal medya paylaşımları ve kürsü konuşmaları genç beyinlerde iz bırakıyor. Fikir savunmak yerine hakaret etmek, uzlaşmak yerine itibarsızlaştırmak ‘başarı’ olarak algılanıyor.
Siyasetçiler olarak sadece bugünün oyunu değil, yarının vicdanını da düşünmeliyiz.
Çocuklara bırakacağımız miras; sadece bir ekonomik sistem, bir anayasa ya da birkaç beton yapı değil, aynı zamanda bir dil, bir ahlak ve bir üslup olmalıdır.
Bu ülke, bir gün fikirlerin mertçe çarpıştığı, insanların onuruna dokunmadan eleştiri yapılabilen bir siyaset diline kavuşmalı. Bu dili inşa etmek bizlerin sorumluluğudur. Çünkü siyaset, sadece bir güç yarışı değil; aynı zamanda karakter testidir.





