MERYEM ZERRİN EKİCİOĞLU YAZDI...SEÇİMİN AYAK SESLERİ
23/07/2025 07:56 | Son Güncelleme : 23/07/2025 23:14
| Müslüm OKATAN

Ülkemiz adeta bir ateş çemberinden geçerken, iktidar ortağının "Cumhurbaşkanı'nın iki yardımcısı olsun. Biri Kürt, diğeri Alevi olsun" söylemi gündeme bomba gibi düştü. Peki, şimdi bu söylem nereden çıktı dersiniz?
Öncelikle Türkiye' de yeniden sahaya sürülen "Kürt - Türk sorunu" algısından bahsetmek istiyorum. Görüyoruz ki, siyaseten bu mevzudan beslenmeye çalışanlar var. Bu algı, halkı oyalamaya ve ayrıştırmaya yönelik bir çabadır. Bu ülkede; uzun yıllardır böyle bir ayrım yoktu. Bugün de yok! Bakınız, örneğin TBMM'de, her dönem farklı siyasi partilerde Kürt kökenli temsilciler yer aldı, almaya da devam ediyor. Burada önemli olan etnik köken değil, liyakattir.
Demokrasi mezheplere, etnik kökenlere göre değil; ehliyete ve adalete dayanır. Bugün Türk Milleti'nin ayrışmaya değil birliğe; bölünmeye değil beraberliğe ihtiyacı vardır. Halkı etnik kimliğine göre ayırmak bizi aydınlığa değil, karanlığa götürür. Dinsel ve meshepsel ayrıştırmalar ile paramparça olan Lübnan, Irak, Suriye örneklerini hatırlayalım. Bu ülkelerdeki "Kimlik Kotaları" sisteminin ülkeyi böldüğü örnekleri defalarca görülmüştür. Bu, batı emperyalizminin oyununun bir sonucudur.
Şimdi gelelim Türkiye'ye... Bugün bu ülkeler gibi olmadıysak bunu; üniter devlet anlayışımıza, vatandaşlık tanımınıza, millî birlik beraberlik duygumuza ve halkın kardeşçe yaşamasına borçlu olduğumuzu asla unutmayalım.
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür."Türkiye'nin etnik mezhep ekseninde taksim edilmesi söz konusu dahi yapılamaz. Etnik köken, inanç ve mezhebe göre ayrışma sevr de yer almıştı. Türk heyeti Lozan'da emperyalizmin Türkiye'yi bölme planını reddetti ve biz bu meseleyi Lozan'da halletmiş olduk.
Peki, iktidar ne yapmaya çalıştı?
İktidar, erken seçim yapmak için ivme kazanmaya çalıştı fakat; evdeki hesap çarşıya uymadı.Yapmış olduğu tüm hamleler ellerinde patladı. İvmeyi doğru yakalasalar muhtelemelen, direk seçime gideceklerdi. Ayrıca siyasi operasyonlar ile muhalefeti yıldırarak etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Bu da tutmadı. Yani, istedikleri ivmeyi bu şekilde de kazanamadılar. Şimdi ise ellerinde artık bir şey kalmadı. İktidar kanadı çırpındıkça oy kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor. Artık halka hiçbir şey vaat edemiyorlar. Algı operasyonları ile ayakta durmaya çalışıyorlar.
Tabi bir yandan da seçim "2028" deyip muhalefete sağ gösterip, sol vurmaya çalışıyorlar. İşte bu, erken baskın seçimin habercisidir. Eğer seçim olması gereken tarihte yapılırsa Cumhurbaşkanı'nın birdaha seçilme ihtimali yok! Bu sebeple iktidarın "baskın erken seçim" yapma ihtimali çok yüksek.
Hem muhalefet, hem de halkın büyük bir kısmı ise erken seçim fikrinde birleşmiş durumda. Herkes kralın çıplak olduğunu anladı.
Peki şimdi ne yapmalı?
Evvela muhalefet partileri, tek yürek olup koltuk sevdasına düşmeden; kurtuluş ruhuyla aziz milletimiz ile birlikte topyekün hareket etmelidir. Her an seçim olacakmış gibi sahalarda millet ile buluşmalı ve kaynaşmalıdır. Halk siyasetçiyi sadece seçimden seçime görmemelidir. Geçmişte, seçim dönemlerinde yapılan hatalardan ders alıp seçim hilelerine karşı önlemlerini almalıdırlar. Atalarımız ne demiş? Su uyur, düşman uyumaz!
Eğer süreci bu şekilde yönetilirse bu işin üstesinden gelebilirler.
Ülkemizin içinde bulunduğu şartlardan ötürü, herkes görevini en iyi şekilde yapmak zorunda. Tüm muhalif partiler "tek vücut, tek yürek" olup ortak akıl ile hareket etmelidir.
Saygılarımla...





