Arama

TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN GERÇEK MİLLİ EKONOMİ MODELİ

18/12/2025 21:06 | Son Güncelleme : 28/12/2025 14:03 | Müslüm OKATAN


TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN GERÇEK MİLLİ EKONOMİ MODELİ

Siyasi partilerin ekonomi politikalarındaki belirsizliği halkı her geçen gün biraz daha umutsuzluğa sürüklüyor. Halkın, siyasi partilere olan güveni günden güne azalıyor. Zira vatandaşın gerçek gündeminde olan ekonomi sorunu ile ilgili vatandaşı ikna edecek somut bir adım hala atılmış değil!

Yaşadığımız deneyimler ve ülkemizin hazin ekonomi tablosu, liberal kapitalist düzen ekonomisinin halka hiçbir getirisinin olmadığını gösterdi. Hatta bırakın getiriyi, götürdüğü o kadar çok şey var ki!  Bu sistemde küresel sermayenin faizle sattığı parası korunurken; halktan toplanan vergiler  küresel sermayeye akmaya devam ediyor, fakirlik ise yaşam tarzı haline geliyor. 

Öyle bir haldeyiz ki,  gelirimiz belli ellerde toplandığı için, toplumun neredeyse büyük bir çoğunluğu en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda. Siyasilerin bu konuda ciddi yanlışları ve ihmalleri oldu. O sebeple artık siyasiler, ellerini vatandaşın cebinden çekmeliler. Vergi ve cezalar ile devlet yönetilmez!

Kaynakların sınırsız olduğu cennet vatanımızda halka reva görülen şey, açlık ve yoksulluk olmamalı. Her hastalığın nasıl bir çaresi varsa, ekonomik çöküş hastalığının da ebette ki bir çaresi var. Mesele, hastanın fıtratına ve hastalığına en uygun tedaviyi uygulayabilmek.

Ülkemizin bağrında yetişmiş değerli bir insanın ortaya koyduğu ekonomi Tezi, kapitalist düzenin kuralları altında ezilen halkı, adeta bir ışık misali aydınlatıyor. Bu ışık rahmetli Sn. Prof. Dr. Haydar BAŞ’ın, MİLLİ EKONOMİ MODELİ’nin ta kendisidir. Sn. Baş, ekonomi hastalığını çok iyi teşhis etmiş ve bu hastalığa en uygun tedaviyi de ‘’MİLLİ EKONOMİ MODELİ ‘’ olarak tüm dünyaya açıklamıştı.

Model, 

Ülkelerin kalkınmasını ve tam bağımsızlığını hedefleyen, tüketime dayalı, sürekli büyümeyi sağlayan, adil bir gelir dağılımını temin eden, işsizliği ortadan kaldıran ve fakirliği normal bir yaşam tarzı olmaktan çıkaran bir model olması ile tüm dikkatleri üzerine çekiyor. 

Ekonomik sorunlara akılcı, bilimsel ve kalıcı çözümler sunuyor. Küresel finans güçlerinin insanımızın emeğinin, üretimini ve kaynaklarını ne şekilde sömürdüğünü anlatıyor; bu sömürüye karşı milli paralar kullanılarak haksız kazancın önünün geçilmesi gerektiğini savunuyor.

Ekonomik çöküşün ana sebebinin faiz olduğunu, faiz sebebiyle ekonomilerin ihtiyaç duyduğu tüketim ve üretimi sağlayacak olan paranın belli başlı küresel sermaye odaklarında stoklandığını; bunun da maliyetleri artırarak talebi daralttığını, işçi ücretleri düşürdüğünü ve sonuç olarak verimliliği düşürdüğünü belirtiyor.

Sorunun temelden çözülme şeklini ise, maliyetleri aşağıya çekecek bir maliye politikası ve tüketim kabiliyetini arttıracak, üretimi tetikleyecek, aktif faizsiz bir para politikası; bu ikisine uygun dış ticaret modeliyle sosyal devlet anlayışının aynı anda devreye konulması şeklinde anlatıyor.

MEM’ de devlet, şirket değildir! Devlet, babadır. Baba olan devlet, vergilerle halkı sömürmez! Halkı destekleyen sosyal devlet projelerini hayata geçirir. Halktan adil bir şekilde topladığı vergiden daha fazlasını, halka hizmet olarak sunar. Bireyin tüketim kabiliyetinin artması için üzerine düşen tüm görevleri gerçekleştirir.

MEM’ in genel anlamda ilkeleri bu şekilde. Bana göre bu modelde en dikkat çekici unsur, Sn. Prof. Dr. Haydar Baş’ın manevi bir eser olarak görmüş olduğu insanı modelin merkezine almış olmasıdır. 

Ayrıca, modelin tıpkı Atatürk’ün ve Cumhuriyet kadrolarının ekonomi politiğinin temel prensibi olan;  kapitülasyonlardan kurtulmuş, bağımsız ve kendi kayaklarına dayalı planlı kalkınmayı önceleyen, aklın ve bilimin öncülüğünde sürekli gelişme içinde olan, devletçi bir model olmasının yanı sıra adil bölüşümü savunan milli bir ekonomi politikası olduğunu da söyleyebilirim. 

Mustafa Kemal(ATATÜRK), 1 Mart 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında ekonomik durumu şöyle ifade ediyordu: 

‘’Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi kapitülasyon zincirleriyle bağladı. Gerek örgütleri gerek bireysel ekonomik girişimleriyle bizden çok daha kuvvetli olanlar, ülkemizde en imtiyazlı mevkilerde bulunuyorlardı. Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı.

 İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şartta memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisat şubelerimize bu sayede hâkim olmuşlardı. ‘’Efendiler! Bize karşı yaptıkları rekabet hakikaten; çok gayri meşru, hakikaten çok acımasızdı. Rakiplerimiz bu yolla gelişmekte olan sanayimizi de mahvettiler, ziraatımızı de yok ettiler. Ekonomik gelişmemizi durdurdular.’’

Peki, biz neden yıllar sonra Osmanlı’nın sömürü sistemine yeniden dönmüş olduk?

1945’ te Amerika’nın siyasi mekanizması görevini gören BM’ye üyelik ile başlayan sürecimiz, yine Amerika’nın ekonomik sömürü mekanizması olan Dünya Bankası (1947) ve IMF ile tanışarak devam etti. Akabinde NATO’ya(1952) üye olduk. Bu üyelik ile hem milli savunmamızı, hem milli ekonomimizi, hem de milli eğitimimizi sömürgeci güçlere bırakmış olduk. 

Akabinde dış borç alabilmek için IMF tarafından hazırlanan programı yürürlüğe koymak mecburiyetinde kaldık. Sonra, OECD(1960) üyesi olduk. Derken AB Gümrük Birliği’ne (1995) girerek hem ekonomik, hem de yapısal olarak çeşitli olumsuzluklara maruz kaldık. 

Bu üyelik bizim aleyhimize bir dizi sonuçlar doğurdu. Mesela ithalatın önü açıldı; ithalat hızla arttı, yabancı paralar ülke içerisinde dolaşımı arttı, dış ticaret açığımız günden güne büyüdü. İhracat, ithalatın gerisinde kalınca yerli üreticilerimizin; özellikle çitçimizin ve sanayicimizin rekabet güçleri oldukça zayıfladı. 

Sanayide dışa bağımlılığımız artıkça daha fazla borç almaya başladık. Bu şekilde AB üyesi ülkeler dış ticarette istediğini elde etmiş, Türkiye ise ekonomik çıkmaza doğru bir adım daha attırılmıştı. Avrupa’nın pazarı haline gelen ülkemizin dış ticaret açığı, o günden bugüne artarak devam ediyor. İşte o siteme dönüşün aşamaları ve sonuçları bunlardır.

Ekonomimiz maalesef yabancı ekonomilerin sömürüsüne mahkûm edilmiş durumda. Sözde IMF ‘ye borcumuz bitti; fakat ekonomimiz bir avuç tefeciye teslim edildi. 

1980’den bu yana zenginleşme ve refah iddiası ile uygulanan ancak yoksullaşma ve sefalet meydana getiren emperyalistlerin dayattığı neoliberal politikaların hȃlȃ ceremesini çekiyoruz.

Şimdi gelinen noktada ise yapılması gereken şey, bir an önce acil ekonomi eylem planının hayata geçirilmesidir.

Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek, bizi fabrika ayarlarımıza döndürecek ve küllerimizden yeniden doğacağımız tek model ise, ‘’Milli Ekonomi Modeli’dir’’. 

Uluslararası kongrelerde yerli ve yabancı 400’ü aşkın bilim insanı MEM ve Sosyal Devlet- Milli Devlet hakkında tebliğler sunmuş; 100’ü aşkın ülke ABD’de mortgage kriziyle başlayan küresel kriz döneminde MEM’in çözüm projelerinden istifa ederek bu krizi atlatmıştır.

Ekonomi meselesi, milli bir meseledir. Tek bir partiyi, grubu, şahsı değil; tüm Türkiye’yi ilgilendirir. Türkiye’nin bekası için MEM’i uygulanması, acil ekonomi eylem komisyonu oluşturulması ve topyekûn bir mücadele verilmesi gerekmektedir. Bu düşünce ile başta MEM’ in savunucusu BTP ve diğer siyasi partileri, ülkemizin ve aziz milletimizin bekası için ‘’MİLLİ EKONOMİ MODELİ’’ üzerinde çalışmaya davet ediyorum.

ATATÜRK’ ün NUTUK’ta dediği gibi:  

‘’Ben yaşayabilmek için mutlaka özgür bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence hayat meselesidir’’.

Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.